Herkese esenlikler! Bu yazıda beni finansal olarak bir süreliğine de olsa özgür kılan süreci, yaptıklarımı ve neden bu yolu seçtiğimi aktarmaya çalışacağım. Konu hakkındaki yazıyı yazacağımı söyleyeli 2 ay olmuştur fakat o kadar yoğunum ki ironik olarak ayrıldığım işi yaparken kendime daha fazla vakit ayırıyordum… 🙂
Öncelikle, beni bugün geldiğim noktaya hazırlayan süreçten kısaca bahsetmek istiyorum. Her ne kadar hakkımda kısmında biraz bahsetmiş olsam da yazıya girişte yararlı olacaktır.
Al-sat zamanları
Yaklaşık 6-7 yaşımdan beri babamın da hisse senetlerine yatırım yapmasından dolayı hisse senedi piyasaları ile hep ilgilendim. Yaklaşık 15 yaşımda legal olarak hesap sahibi olamayacağımdan, babamın yatırım hesabından ilk alımımı yaptım. Yanlış hatırlamıyorsam Boyner’in hisse senetlerini almıştım. 🙂 15 yaşında Cem Boyner’e ortak olmak hiç de fena değildi… Fakat ben o zamanlar hisse senetlerine ortak olmaktan ziyade onları günlük al-satlarla kazanç elde edilebilecek bir araç olarak görüyordum. Bu 20-22 yaşlarına kadar da devam etti…
18 yaşımı doldurduğumda babam bana piyasaya girmem için 5000 TL vermişti 2008 krizi sonrasında piyasaya resmi olarak girmiş oldum… Babam bu toplu parayı verirken, ev kiram haricinde bir daha herhangi bir harcamaya karışmayacağını da söylemeyi ihmâl etmemişti. 🙂 İkinci öğretim olmamın da vermiş olduğu rahatlıkla gün boyu işlem yapıyordum. Kriz sonrası olmasından da kaynaklı şansım yaver gitti. Bir öğrenci için hiç de fena olmayan kazançlar elde ettim.
Yatırıma yönelişin ilk tohumları
Hatta borsa vesilesi ile tanıştığım bir dostum -ki kendisi ile şu an bambaşka kulvarlardayız o bir spekülatör ben ise yatırımcı olma yolunu seçtik- o zamanlar Altınyıldız şirketinin bilançosunu incelediğini -sanırım son incelediği bilanço hâlâ odur 🙂 – şirketin şimdilerin Metro City AVM lokasyonundaki arazisinin değerini hesapladığını ve şirketin baya kelepir olduğunu söylemişti. Hakikaten de bakıldığında o zaman 3 lira olan şirketin 20 lira olmaması için hiç bir engel yoktu. Ben bu hisseden de bir laptop parası çıkarıp çıktım. Daha sonra bu hissede dursaydım öğrenci halimle araba parası çıkaracaktım orası ayrı.
Sanırım bu, acı bir şekilde uzun vadeli yatırımın önemini gösteren bir tecrübeydi. O hisse senedini takip etmiş olanlar bilir. Düşünüyorum da Cem Boyner, o zamanın hissenin hâkim adamı Barış Tansever bize gayet güzel paralar kazandırmış. Buradan teşekkürlerimi sunuyorum. 🙂
Her ne kadar al-sat işinden güzel paralar kazanmış olsam da çok da güzel paralar kaybettim. Çevremde ben de dahil kim al-sat yapıyorsa hep başladığı yere geri dönüyordu ki, şimdilerde trading algoritmalara karşı daha zor.
Al-satçılıktan iş ortaklığına evriliş
Okul bitince bir işe girdiğimde ki bu 2012’li yıllara tekabül eder, ben çoktan Warren Buffet, Graham gibi şahıslarla tanışmıştım. Al-sat anlayışından kurtulup portföyümü yatırım anlayışına göre oluşturmam gerektiğini anlamıştım. Artık elimde, önceden gelen bir sermaye ve üstüne işimden gelen gelirleri yatırıma yöneltecektim bu yüzden de yatırım anlayışımı oturtmam o yıllarda çok önemliydi.
2012 yılında Ereğli, Armada Bilgisayar, Aksa gibi şirketleri toplamaya başladım, şirketler o kadar ucuz, faizler o kadar düşük ben de kendimden o kadar eminmişim ki bankaya gidip çekip ödeyebileceğim ne kadar kredi varsa çektim. Burada bir parantez açmak istiyorum, kredili alımı kesinlikle tasvip etmiyorum. Kendinizden her ne kadar emin olsanız da sabır, soğukkanlılık herkeste bulunan bir meziyet değil bu yüzden benim şansım yaver gitti diyelim…
Ereğlileri 1.5 liralardan, Armada Bilgisayarı 1.60 lira civarlarından topladım, bunlar düzeltilmemiş yani temettü ve sermaye artırımı vs düşülmemiş hâlidir, Aksa’yı da yine o zamanın 5-6 liralarından topladım. Armada konusunda biraz şansım yaver gitti denilebilir, Armada’yı aldığım günün ertesi günü patron alım kararı açıkladı, patron alınca ben de bu arkadaş bir şey biliyordur diye alımlarımı artırdım derken bir de baktık ki Armada Bilgisayar satıldı, Yanılmıyorsam 5 liralarda yeni sahiplerine devrettim, çünkü Armada’da kendimi işin sahibi değil hissenin sahibi gibi görüyordum, distribütörlük işi bana göre değildi.
Buraya kadar olan yazdıklarım şu ana kadar özellikle hisse senedi alım satımlarımı paylaşmama prensibimi ezip geçti. 🙂 Bu sayfayı okuyan insanların biraz da edebiyattan ziyade direkt olarak hikâyeyi görmesini istedim diyelim…
Sürekli sermaye artırımı
3 yıl Ankara’da çalıştıktan sonra yeni işime geçtim buraya da geçer geçmez yine hisselerin çok ucuz olduğunu düşünüp yine kredi çekerek sermayemi artırdım ve bana ucuz gelen hisse senetlerini aldım. Yine şans mı dersiniz bilmem ama endeks krediyi çektiğim zamanlarda 75xxx seviyelerindeydi ve daha sonra 120xxx seviyelerine gitti bense bu sırada uzun vadeli hisselerim doyum noktasına geldiğinde satıyor, geri çekilmelerinde tekrar alıyordum.
Bu noktada Buffett ile ayrılıyoruz, ben hisselerimi ömür boyu satmadan tutmuyorum, hesaplarıma göre o günün eder fiyatına şirketim gelince en azından yarısını verip hisse fiyatı ederinin en azından %30 aşağısına geldi mi alımlarıma tekrar başlıyorum, açıkçası bu anlayış beni endeks 75xxx seviyelerinden 120xxx seviyelerine çıkarken endeksin çok üzerinde getiri elde ettirdi. Endeksin bu performansına karşılık benim portföy getirim bileşik getiri etkisi ile 3 senede yıllık ortalama %60 bileşik getiri elde ederek toplamda %400-420 gibi bir getiri elde ettim.
Bu süre zarfında İsdemir gibi Soda gibi daha geçen sene kimsenin yüzüne bakmadığı ama saçma sapan fiyatlarla gel beni al diyen bir çok şirketten çok güzel kazançlar elde ettim. Zaten o zamanlar kimsenin ağzına almadığı şirketler bu günlerde herkesin dilinde olunca hisse fiyatlarını da görüyorsunuz…
Kısacası herkesin o hisse hakkında konuşmaktan kaçındığı zamanlarda o şirketin temelleri iyiyse o şirketten çok iyi kazançlar elde etmemeniz zor. Yine aynı şekilde artik o hissenin etrafta konuşulmaya başladığını görüyorsanız iyi ihtimalle o hisseden çok az kazanç elde edersiniz.
Satın alınan özgürlükler
İşin hikâye kısmını geçersek, son çalıştığım firmam Türkiye’nin en büyük firmalarından biri olsa da, iş/özel hayat dengem her ne kadar iyi olsa da yaptığım iş bana göre değildi. Ben rakamları seviyor, her akşam eve gelip saatlerce bilanço okumaktan keyif alıyordum. Bu süreç 2012’de girdiğim ilk işimden beri devam ediyordu.
İş hayatına başladıktan sonra hobi edinmek için neler yaptıysam bana hiç biri mali tablo okumanın, şirket incelemenin, öğrendiklerimden ve bilgi birikimimden kazandığım para kadar keyif vermedi. Böyle olunca da “madem bu işi bu kadar seviyorum, ömür boyu mühendislik alanında çalışmaktansa neden sevdiğim işi yapmıyorum?” diye düşündüm.
Şimdi burada yine parantez açmak gerekirse şu an hangi şirkete gidip bir beyaz yakayı dinleseniz çoğu size yaptığı işten keyif almadığını, bazı sabahlar neden o masada oturduğunu sorguladığını söyleyecektir. Fakat bu insanlar düzenli işlerinden gelen paraları o kadar güzel yemektedirler. Bu para onlara o kadar tatlı gelmektedir ki o sevmedikleri işten kurtulmak için birikim ve yatırım yapma fikri hiç akıllarına gelmemektedir. Her biri o hafta sonu Avrupa’nın hangi şehrine gideceğini düşünmektedir.
Hafta sonu nereye gideceğinizi düşünmek, o şirkette hangi koltuğa geleceğinizi düşünmek 10 yıl sonra yapmak isteyeceğiniz şeyleri yapamamanıza neden olabiliyor… Kapitalist dünyada şirketlerin genel olarak yaptığı da size belli bir para verip hayallerinizi satın almak değil mi zaten?
Özgürüm, biraz para yakma zamanı!
Bense daha fazla hayallerimi satamayacağıma karar verip o ana kadar yaptığım birikim ve bu birikimleri aktardığım hisse senetlerimin bana verdiği özgürlüğe dayanarak işimden ayrılmış oldum. Hem kendi portföyümü hem de ileride bana güvenecek insanların portföylerini daha profesyonel bir şekilde yönetebilmek için Finans yüksek lisansına başladım.
Okul masraflarım, yol masraflarım derken aylık 10.000 TL gibi bir miktarı, daha uzun vadeli bir yatırım için, en iyi yatırım olan eğitimim için harcamaya karar verdim. Bana bu fırsatı sadece öğrendiklerim, birikimlerim ve yatırımlarım verdi.
Yıllardır harcamalarımdan kıstıklarım, yapmış olduğum fedakârlıklar olmasa sanırım ömür boyu sevmediğim bir işe mahkum kalacaktım. Hiç bir zaman yaşayabileceğim hayatı, satın alabileceğim arabalardaki gösterişli hayatı yaşamadım. Elime geçen üç kuruşla patronumdan daha iyi arabalara binmedim fakat özgürlüğümü satın aldım.
Şu an eğitimimin 3. ayı, program ise yaklaşık 1 yıl sürmekte, aldığımız dersler, tanıştığımız hocalar o kadar değerliler ki, her geldiğim gün ne kadar iyi bir karar verdiğimi anlıyorum. Bu işin sonunda neyle karşılaşacağımı bilmesem de öğrendiklerimden keyif alıyor, her aldığım derste aslında ne kadar da bilgisiz olduğumu görüyorum.
Bu program bittiğinde de sevdiğim işi profesyonel anlamda yapma fırsatını bulacağım. Bana bu fırsatı sunan tüm şirketlerime çok teşekkür ediyorum… 🙂